Bir önceki yazımızda sanal arkadaşlıklardan bahsetmiştik. Bu yazımızda ise gerçek arkadaşlığın yaşlılık dönemindeki önemini ele alacağız.
Oxford Üniversitesi'nin mezunları üzerinde yaptığı uzun soluklu bir araştırma, yaşlılık döneminde mutlu olanların veya kendini daha mutlu hissedenlerin, gençlik yıllarında kurdukları nitelikliarkadaşlıkları devam ettirenler olduğunu ortaya koydu. Bu, üzerinde durulması gereken önemli bir sonuç. Çünkü insanın her dönemi, kendine özgü değişimler ve sorunlarla doludur. Bebeklik, çocukluk, ergenlik, gençlik, olgunluk ve yaşlılık dönemlerindeki fizyolojik ve psikolojik değişimler birbirinden farklıdır. Hatta bu geçiş süreçlerinde yaşanan değişimler, bazen insanı hayrete düşürecek kadar farklı olabilir.
Yaşlılığın getirdiği bu değişimleri en iyi anlatan örneklerden biri, mekanı cennet olsun, Ahmet Keser amcanın sözleriydi: “Nasıl olayım evladım! Ayaklarıma yürüyün diyorum yürümüyorlar, gözlerime görün diyorum görmüyorlar, kulaklarıma duyun diyorum duymuyorlar, ellerime tutun diyorum tutmuyorlar. Organlarım yaramaz çocuklar gibi olmuş, sözümü hiç dinlemiyorlar.”
Yaşlanmayla gelen fizyolojik ve psikolojik değişimleri düşündüğümüzde, yaşama karşı yüksek bir moral ve motivasyonun ne kadar önemli olduğunu daha iyi anlarız. İşte tam bu noktada, gençliğimizde biriktirdiğimiz nitelikli arkadaşlardan oluşan “Dost Kumbaramız” devreye girer. Yaşlanmayla beraber hızla ortaya çıkan birçok problemle başa çıkmanın yolu, sağlam dostluklardan oluşan bir bariyer oluşturmaktır. Eğer gençliğimizde küçük detaylara takılmadan biriktirdiğimiz dostlarımız varsa, mutlu bir yaşlılık hayali kurabiliriz. Arkadaşlıklarımız ne kadar içten olursa, mutluluğumuz da o kadar artacaktır.
Yine bir tanıdığımın kayınpederi, kronik bir hastalık sebebiyle sürekli tedavi görüyordu. Arkadaşım, kayınpederinin moralinin çok bozuk olduğunu, zamanının çoğunu yatakta geçirdiğini ve kimseyle konuşmadığını söylemişti. Başka bir arkadaşımız, kayınpederini arkadaşlarıyla buluşturmasını tavsiye etti. Arkadaşım, kayınpederini cami avlusunda sohbet eden arkadaşlarıyla buluşturduktan sonra durumu şöyle özetledi: “Çok iyi oldu, kayınpederime sanki tekrar can geldi. Arkadaşlarıyla 15-20 dakika sohbet etmesiyle neşesi yerine geldi. Ev daha önce cenaze evi gibiydi. Onun keyfi yerine gelince herkes rahatladı. Bundan sonra ara sıra arkadaşlarının yanına götürmeye devam edeceğim.” Yaşlandığımızda sohbet edebileceğimiz dostlarımızın olması, tüm aile bireyleri için bir can simidi gibi olur; onlara nefes aldırır ve hayata kaldıkları yerden devam etmelerine yardımcı olur.
İçten ve kaliteli arkadaşlıklardan bahsederken, bu durumu bizzat yaşayanları anmamak olmaz. Mevlânâ, Şems-i Tebrizi'den ayrıldığında inanılmaz bir üzüntü duyar ve ondan haber getirenlere hediyeler verir. Bir gün, yalancılığıyla tanınan biri, “Şems-i Tebrizi’yi Bağdat’ta gördüm” der. Mevlânâ sırtındaki kaftanı çıkarıp ona hediye eder. Yanındakiler, “Aman efendim, ne yaptınız? O, yalancının tekidir. Onun Şems-i Tebrizi’yi görmesi imkânsız. Yalan söylüyor,” diye itiraz ederler. Mevlânâ gülümseyerek şöyle der: “Biliyorum. Onun bırakın görmeyi, Bağdat'a gidemeyeceğini bile biliyorum. Ben o kaftanı onun yalanına verdim. Eğer gerçek olsaydı, canımı verirdim.”
Zamanın eskitemediği, aynı frekansta ve aynı manyetik alanda yılları deviren dostlarla buluşup eski günleri anmanın, elini tutup varlığını hissetmenin, gözlerinin içine bakarak gülümsemenin verdiği mutluluk, başka kaç yerde yakalanabilir? Öyleyse şimdi tam zamanı! Bir şeyler biriktirecek gücümüz varken, bizim için bir şeyler yapabilecek ve bizim de kendimizden bir şeyler verebileceğimiz dostlarımızı, yaşlılıkta mutluluğumuzun can simidi olarak bir “Dost Kumbarası” nda biriktirmeye başlamalıyız.
Hoşça Kalınız.
İbrahim YERTÜRK