ibrahim Yertürk
Köşe Yazarı
ibrahim Yertürk
 

Su İçinde Suya Hasret

​Şehirlerin de canlı bir organizma gibi olduğu söylenir. On, on beş yıl sonra tekrar gittiğimiz bir şehirde gözlemlediğimiz çok büyük değişiklikler, işte bu organizmanın fiziksel değişimlerinin bir sonucudur. Peki, acaba bu şehrin iç dünyası diyebileceğimiz ruhunda da değişiklikler oluyor mudur? Hiç şüphesiz… Çünkü şehri oluşturan insanların ruh yapılarında, manevi değerlerinde ve inançlarında meydana gelen değişiklikler, şehrin kültürüne de yansır. ​Bunun en basit örneğini, cami merkezli eski şehirlerimizin yerini AVM merkezli şehirlere bırakmasından anlayabiliyoruz. İnsan, değerlerinden ne kadar uzaklaşırsa şehir de o değerleri yansıtmaktan o kadar uzaklaşmakta veya şehir, yeni benimsenen değerleri yansıtmaktadır. Aynı şekilde, tek katlı bahçeli evlerden sitelere geçiş de kültürel parametrelerdeki değişiklikleri çok net bir şekilde göstermektedir. ​TÜİK’in 2022 verilerine göre, ülkemiz nüfusunun yüzde 39,5’i beş veya daha çok katlı binalarda yaşamaktadır. Modern hayatın getirdiği kentleşme ile ortaya çıkan barınma sorunu, devasa siteler ve çok katlı apartmanlar kurularak dikey yapılaşma ile çözülmeye çalışılmaktadır. Bu yaşam alanları her ne kadar barınma sorunlarının çözümünde hâlen ilk sırayı alsa da, çalışma koşullarının da getirdiği değişikliklerle komşular arası ilişkilerin zayıflaması, hatta tamamen ortadan kalkarak ailelerin de yalnızlaşması tehlikesini taşımaktadır. Bu konuda bir sentez oluşturarak hem barınma sorununa çözüm üretmek hem de toplumsal değerlerin korunmasını sağlamak gerekir. ​Hâlen iletişim sektöründe çalışan bir arkadaşım anlatmıştı: “İşyerimde GSM operatörü konuşma paketi almak için bir kişi içeri girdi. Az sonra başka bir kişi daha girdi. Birinci kişinin formunu doldururken adresini sordum. Mahalle ve sokak adından sonra kaldığı siteyi söyleyince, sırasını bekleyen ikinci kişi ‘Affedersin, hangi blokta kalıyorsun?’ diye birinci adama sordu. ‘B blok’ cevabını alınca, ‘Ben de B bloktayım. Kaçıncı kattasın?’ diye tekrar sordu. ‘İkinci kat’ cevabını alınca, ‘Ben de altıncı kattayım. Allah Allah, beş yıldır oradayım, seni şimdiye kadar hiç görmedim,’ dedi. İkinci kişi de ‘Üç yıldır orada oturuyorum, ben de seni görmedim,’ diye cevap verdi.” ​Bir GSM paketi alınca dünyanın herhangi bir yerindeki insanla iletişim kurabilirken, aynı apartmandaki komşularımızdan habersiz yaşayıp gidiyoruz. Bir taraftan iletişimde sınırlar ortadan kalkarken diğer taraftan komşuluk, dostluk, iyi günü kötü günü paylaşma, hâl hatır sorma gibi aslında hemen yanı başımızda, bir adımlık mesafede kurabileceğimiz iletişim etkinliklerini kendi kendimizden esirgiyor; beraber yaşadığımız, aynı havayı soluduğumuz insanlardan habersiz ömür tüketiyoruz. Hırslarımıza mağlup olarak, biriktirmenin verdiği sarhoşlukla en değerli sermayelerimizden biri olan zamanımızı boş yere harcıyoruz. Mutluluk ve huzuru yalnızlıkta ararken, bir adım mesafede olan insanlardan bile uzaklaşıp kendimizi yalnızlığa mahkûm ediyoruz. ​Aslında, tamamen bizden ve değerlerimizi terkten kaynaklanan sorunlar yaşıyoruz. Bu sorunları en aza indirmenin yollarını bulanlar da var; henüz tümden tükenmiş değiliz. Fikirlerine çok değer verdiğim bir yakınım, yaşadıkları apartmandaki komşuluk ilişkilerini anlatınca adeta yüreğime su serpti. Akşamları yemekten sonra bahçedeki kamelyada toplanıp çay içip muhabbet ediyorlarmış. Hatta birkaç gün katılmayan biri varsa arayıp durumunu soruyor, maddi sıkıntı çekenlere kendi aralarında destekte bulunuyor, hastası olanlara ziyareti, cenazesi olanlara taziyeyi topluca yapıyorlarmış. Bahçedeki mini futbol sahasında babalar ve çocukları hep beraber futbol turnuvaları düzenliyorlarmış. Sitenin mini sahasında bazen eskiden oynadıkları sokak oyunlarını da hep beraber oynuyorlarmış. ​İşin doğrusu, dinlerken bile çok keyif aldım. Geleneksel değerlerimizi çok güzel bir şekilde modern hayatla sentezleyerek hem ailece hem de topluca site sakinleri olarak huzurlu bir yaşam sürülebiliyormuş! ​Sözümüz; aile içinde, onlarca ailenin yaşadığı sitelerde veya yüz binlerce insanın yaşadığı şehirlerde yalnızlaşanlara... Su içinde suya hasret yaşayarak neden kendimize hayatı zehir ediyoruz ki? Huzurlu yaşayabilmek biraz anlayış, biraz fedakârlık, biraz gayretle mümkünken bu keşmekeş neden? Sağlıcakla kalınız. İbrahim YERTÜRK ibryerturk@gmail.com  
Ekleme Tarihi: 08 Kasım 2025 -Cumartesi

Su İçinde Suya Hasret

Şehirlerin de canlı bir organizma gibi olduğu söylenir. On, on beş yıl sonra tekrar gittiğimiz bir şehirde gözlemlediğimiz çok büyük değişiklikler, işte bu organizmanın fiziksel değişimlerinin bir sonucudur. Peki, acaba bu şehrin iç dünyası diyebileceğimiz ruhunda da değişiklikler oluyor mudur? Hiç şüphesiz… Çünkü şehri oluşturan insanların ruh yapılarında, manevi değerlerinde ve inançlarında meydana gelen değişiklikler, şehrin kültürüne de yansır.

​Bunun en basit örneğini, cami merkezli eski şehirlerimizin yerini AVM merkezli şehirlere bırakmasından anlayabiliyoruz. İnsan, değerlerinden ne kadar uzaklaşırsa şehir de o değerleri yansıtmaktan o kadar uzaklaşmakta veya şehir, yeni benimsenen değerleri yansıtmaktadır. Aynı şekilde, tek katlı bahçeli evlerden sitelere geçiş de kültürel parametrelerdeki değişiklikleri çok net bir şekilde göstermektedir.

​TÜİK’in 2022 verilerine göre, ülkemiz nüfusunun yüzde 39,5’i beş veya daha çok katlı binalarda yaşamaktadır. Modern hayatın getirdiği kentleşme ile ortaya çıkan barınma sorunu, devasa siteler ve çok katlı apartmanlar kurularak dikey yapılaşma ile çözülmeye çalışılmaktadır. Bu yaşam alanları her ne kadar barınma sorunlarının çözümünde hâlen ilk sırayı alsa da, çalışma koşullarının da getirdiği değişikliklerle komşular arası ilişkilerin zayıflaması, hatta tamamen ortadan kalkarak ailelerin de yalnızlaşması tehlikesini taşımaktadır. Bu konuda bir sentez oluşturarak hem barınma sorununa çözüm üretmek hem de toplumsal değerlerin korunmasını sağlamak gerekir.

​Hâlen iletişim sektöründe çalışan bir arkadaşım anlatmıştı: “İşyerimde GSM operatörü konuşma paketi almak için bir kişi içeri girdi. Az sonra başka bir kişi daha girdi. Birinci kişinin formunu doldururken adresini sordum. Mahalle ve sokak adından sonra kaldığı siteyi söyleyince, sırasını bekleyen ikinci kişi ‘Affedersin, hangi blokta kalıyorsun?’ diye birinci adama sordu. ‘B blok’ cevabını alınca, ‘Ben de B bloktayım. Kaçıncı kattasın?’ diye tekrar sordu. ‘İkinci kat’ cevabını alınca, ‘Ben de altıncı kattayım. Allah Allah, beş yıldır oradayım, seni şimdiye kadar hiç görmedim,’ dedi. İkinci kişi de ‘Üç yıldır orada oturuyorum, ben de seni görmedim,’ diye cevap verdi.”

​Bir GSM paketi alınca dünyanın herhangi bir yerindeki insanla iletişim kurabilirken, aynı apartmandaki komşularımızdan habersiz yaşayıp gidiyoruz. Bir taraftan iletişimde sınırlar ortadan kalkarken diğer taraftan komşuluk, dostluk, iyi günü kötü günü paylaşma, hâl hatır sorma gibi aslında hemen yanı başımızda, bir adımlık mesafede kurabileceğimiz iletişim etkinliklerini kendi kendimizden esirgiyor; beraber yaşadığımız, aynı havayı soluduğumuz insanlardan habersiz ömür tüketiyoruz. Hırslarımıza mağlup olarak, biriktirmenin verdiği sarhoşlukla en değerli sermayelerimizden biri olan zamanımızı boş yere harcıyoruz. Mutluluk ve huzuru yalnızlıkta ararken, bir adım mesafede olan insanlardan bile uzaklaşıp kendimizi yalnızlığa mahkûm ediyoruz.

​Aslında, tamamen bizden ve değerlerimizi terkten kaynaklanan sorunlar yaşıyoruz. Bu sorunları en aza indirmenin yollarını bulanlar da var; henüz tümden tükenmiş değiliz. Fikirlerine çok değer verdiğim bir yakınım, yaşadıkları apartmandaki komşuluk ilişkilerini anlatınca adeta yüreğime su serpti. Akşamları yemekten sonra bahçedeki kamelyada toplanıp çay içip muhabbet ediyorlarmış. Hatta birkaç gün katılmayan biri varsa arayıp durumunu soruyor, maddi sıkıntı çekenlere kendi aralarında destekte bulunuyor, hastası olanlara ziyareti, cenazesi olanlara taziyeyi topluca yapıyorlarmış. Bahçedeki mini futbol sahasında babalar ve çocukları hep beraber futbol turnuvaları düzenliyorlarmış. Sitenin mini sahasında bazen eskiden oynadıkları sokak oyunlarını da hep beraber oynuyorlarmış.

​İşin doğrusu, dinlerken bile çok keyif aldım. Geleneksel değerlerimizi çok güzel bir şekilde modern hayatla sentezleyerek hem ailece hem de topluca site sakinleri olarak huzurlu bir yaşam sürülebiliyormuş!

​Sözümüz; aile içinde, onlarca ailenin yaşadığı sitelerde veya yüz binlerce insanın yaşadığı şehirlerde yalnızlaşanlara... Su içinde suya hasret yaşayarak neden kendimize hayatı zehir ediyoruz ki? Huzurlu yaşayabilmek biraz anlayış, biraz fedakârlık, biraz gayretle mümkünken bu keşmekeş neden?

Sağlıcakla kalınız.

İbrahim YERTÜRK

ibryerturk@gmail.com

 

Yazıya ifade bırak !
Okuyucu Yorumları (0)

Yorumunuz başarıyla alındı, inceleme ardından en kısa sürede yayına alınacaktır.

Yorum yazarak Topluluk Kuralları’nı kabul etmiş bulunuyor ve yerelvanhaber.com sitesine yaptığınız yorumunuzla ilgili doğrudan veya dolaylı tüm sorumluluğu tek başınıza üstleniyorsunuz. Yazılan tüm yorumlardan site yönetimi hiçbir şekilde sorumlu tutulamaz.
Sitemizden en iyi şekilde faydalanabilmeniz için çerezler kullanılmaktadır, sitemizi kullanarak çerezleri kabul etmiş saylırsınız.

van haber