İnsan yaşamının her aşamasında, başkalarının öğrenmesi durumunda zarar görebileceği, iç yüzünü açıklamak istemediği, saklamak ve gizlemek istediği durumlar vardır. Dilimizde sır olarak tanımladığımız bu gizlilikler, bizimle beraber mezara girebiliyorsa hiçbir sorun teşkil etmezler. Ancak, bu sırrı dilimizle bir başkasına söylememiz, yazı veya bir görselle paylaşmamız halinde sır olmaktan çıkar; geri tepen bir silaha dönüşerek bize zarar verebilir.
Sır konusunda hayatta edinilen tecrübelerden sonra, Hazreti Ali’ye atfedilen, “Söylemediğin sürece söz senin esirindir. Söyledikten sonra ise artık sen onun esiri olursun. Altın ve gümüşü sakladığın gibi dilini tut!”sözü daha net anlaşılır. Hatta, ne kadar güvenirseniz güvenin, “İki kişinin bildiği sır, sır değildir” sözü de başucu levhası değerinde bir düstur olarak yerini alır.
Sırrın ifşa olmasında en büyük risk ikinci kişi ile paylaşmaktır. Bu riski çok iyi anlamış ve hayatına tatbik etmiş olan Yavuz Sultan Selim’in meşhur bir anekdotu vardır. Yavuz Sultan Selim sefere çıkacağında planlarını gizli tutardı. Ordu hazır olurdu, ancak seferin nereye ve hangi yoldan gideceğini son ana kadar kimse öğrenemezdi. Yavuz’un can dostu ve aynı zamanda veziri olan Hasan Can, izin alarak Padişahın yanına girer ve seferin nereye yapılacağı hakkında bilgi almak ister. Yavuz Sultan Selim sorar: "Sır tutmayı bilir misin Hasan Can?" Hasan Can: "Evet Sultanım," diye cevap verir. Yavuz şöyle bir tebessüm ederek, "Ben de bilirim Hasan Can…" der.
Bundan sonraki riskler çok konuşmak ve farklı ortamlarda paylaşmaktır. Gereksiz yere çok konuşmayı sevenler, mutlaka hata yaparlar. İster istemez o hatalar da bazı sırlarının açığa çıkmasına neden olur.
Çok paylaşanlara gelince; iletişim araçlarını kullanarak olur olmaz her şeyi paylaşıp, bu paylaşımlarla sırlarının açığa çıkmasına zemin oluştururlar. Özellikle sosyal medya kanallarını kullanarak yediğini, içtiğini, gezdiğini, tozduğunu, oturduğunu ve kalktığını hoyratça paylaşanlar, sırları hakkında sunuculara küçük küçük parçalar vermektedirler. Bazı programlar ve yapay zekâ uygulamaları, bir yapbozun parçaları gibi bunları bir araya getirdiğinde, asıl resim tüm netliği ile görülebilmektedir. Sonuç olarak bu durum; ailelerin parçalanması, psikolojik rahatsızlıklar, dolandırıcıların ağına düşmek gibi birçok tehlikeye davetiye çıkarmaktadır. Bireyin mahremiyetinin bozulması, ailenin ve toplumun da bozulmasını beraberinde getirmektedir. Kişisel hayatınız hakkındaki verileri ne kadar az paylaşırsanız, huzurlu ve mutlu olma şansınız o kadar büyük olur.
Sır tutmanın sırrını yine yüzyıllar öncesinden, Şeyh Sadi Şirazi’den duyuyoruz:
Susmak, kalbinde olanı söylemenden,
Söyleyip de “söyleme!” demenden daha iyidir.
Ey akıllı! Suyu öz kaynağından kapat!
Eğer dolup taşarsa, artık kanal kapatılmaz.
Hoşça kalınız.
İbrahim YERTÜRK
